Doğum öncesi, doğum anı ya da doğum sonrası nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan anatomik, nörolojik, fizyolojik özellikli durumlar, bebeğin iletişim-dil-konuşma becerilerinin gelişmesini de olumsuz yönde etkileyebiliyor. Erken çocukluk döneminde ülkemizde ortalama 100 çocuktan en az 7’sinde gecikmiş dil ve konuşma sorunu olduğunu belirten Prof. Dr. Ahmet Konrot, erken teşhisin önemine dikkat çekiyor.
Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dil ve Konuşma Terapisi Bölüm Başkanı ve Üsküdar Üniversitesi Dil ve Konuşma Terapisi Araştırma ve Uygulama Merkezi (ÜSESKOM) Müdürü Prof. Dr. Ahmet Konrot, gecikmiş konuşmaya ilişkin değerlendirmede bulundu.
Çocuklar konuşmayı dinleyerek öğreniyor
Konuşma denildiğinde aklımıza ilk gelen şeyin, insanların doğal olarak üretebildikleri kimi seslerin dilin sistematiğine uygun olarak kullanılması olduğunu kaydeden Prof. Dr. Ahmet Konrot, “Bir başka ifade ile konuşma, sözel dilin seslerle ifade edilmesidir. Çocuklar dili ve konuşmayı, çevrelerinde konuşulan dili dinleyerek ve işittiklerini uygulayarak öğrenirler. Bu yol, dil kodunun kurallarını edinmelerini sağlar. Konuşma yoluyla ifade edilen dil hemen öğrenilmez, zaman içinde yerleşir, edinilir.” dedi.
1 yaşındaki çocuk bir-iki kelime kullanmalı
Konuşmanın yaşa göre gelişim gösterdiğini belirten Prof. Dr. Ahmet Konrot, “Farklı yaşlarda farklı davranışlar beklenir. Örneğin 1 yaşında çocuk bir-iki kelime kullanmalı, ‘Buraya gel’ gibi basit istekleri takip edebilmeli ve ‘Ayakkabıların nerede?’ gibi basit soruları anlayabilmelidir. 2-3 yaşlarında, iki ya da üç kelimelik cümleleri konuşurken veya bir şeyler sorarken dilini kullanmalı ve iki isteği aynı anda yerine getirebilmelidir. Örneğin ‘Topunu getir ve masanın üstüne koy’ gibi. Ayrıca çocuğun konuşması hem aileye hem de onu tanımayanlara anlaşılır olmalıdır. Her çocuğun kendine özgü gelişimi vardır.” diye konuştu.
İşitme kayıpları, konuşmayı geciktirebilir
Konuşmayı geciktiren bazı etkenler olduğunu belirten Prof. Dr. Ahmet Konrot, “Doğum öncesi, doğum anı ya da doğum sonrası nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan anatomik, nörolojik, fizyolojik özellikli durumlar, bebeğin iletişim-dil-konuşma becerilerinin gelişmesini de olumsuz yönde etkileyebilir. Örneğin işitme ve görme özellikle yaşamın ilk yıllarında dil ve konuşmanın öğrenilmesi için çok önemlidir. Görme, seslerin kaynağını keşfetmemize yardımcı olur. İşitme, sesler arasındaki farklılıkları ayırt etmemizi, konuşma seslerini tanımamızı, onların akustik özelliklerine ait bilgileri edinmemizi sağlar. Hafif işitme kayıpları bile çevrelerindeki dil ve konuşma girdilerini kaçırmalarına sebep olabilir ve önemli gelişimsel gecikmelerle sonuçlanabilir.” uyarısında bulundu.
Zihinsel gelişim sürecindeki olumsuzluklar da konuşmayı geciktirebilir
“Duyu organlarından gelen uyaranların ilişkilendirilmesi bilişsel, zihinsel bir süreçtir” diyen Prof. Dr. Ahmet Konrot, “Bir bebek işitiyor ama bunları anlamlandırmada sorunlar yaşıyorsa, buna bağlı olarak dil ve konuşma gelişiminde de sorunlar yaşayabilir. Dolayısıyla dil ve konuşma gelişimin nedenlerinden birisi de zihinsel gelişim sürecinde ortaya çıkan olumsuzluklardır. Bazen çocuklar dilin kurallarını öğrenebilmek için yeterli dil girdisine maruz kalmayabilirler. Çocuk konuşmaya ihtiyaç duymayabilir çünkü aileler konuşmadan ziyade, çocuğun işaretlerine ve jestlerine hemen karşılık verirler. Ayrıca birçok dil özrünün tanımlanabilen bir nedeni yoktur.” diye konuştu.
100 çocuktan 7’sinde gecikme sorunu var
Uluslararası literatüre bakıldığında çeşitli nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan gecikmiş dil ve konuşma bozuklukları oranının % 3-15 arasında değişkenlik gösterdiğini kaydeden Prof. Dr. Ahmet Konrot, “Ülkemizde yapılan çalışmalarda da benzer oranlar elde edilmiştir. Erken çocukluk döneminde Türkiye’de ortalama 100 çocuktan en az 7’sinde gecikmiş dil ve konuşma sorunu vardır demek yanlış olmaz.” dedi.