Hava kirliliğinin şehir hayatı ve endüstrileşme sonucu artmaya başlamasıyla, iç ortam ve dış ortam hava kalitesinin önemi de ön plana çıkmaya başladı. Endüstriyel Mikrobiyoloji alanında uzman olan Prof. Dr. Ahmet Çabuk ve Biyomedikal Mühendisliği alanında uzman Prof. Dr. Emir Baki Denkbaş, uzun süre hava kirliliğine maruz kalındığında astım, baş ağrısı, alerjik reaksiyonlar, kalp krizi, kanser, inme, organ yetmezliği gibi farklı pek çok sağlık sorunları risklerinin de arttığını söylediler. Uzmanlar, insanların zamanının yaklaşık yüzde 90’ını kapalı alanda geçirdiği düşünüldüğünde iç mekanlarda HEPA Filtreli bir hava temizleyicisinin bulunması, sigara içilmemesi, kişisel olarak vücut direncini yüksek tutacak aktiviteler ile sağlığımızı koruyabileceğimizi belirttiler.
Hava kirliliğinin şehir hayatı ve endüstrileşme sonucu artmaya başlaması yadsınamaz bir gerçek haline geldi. İç ortam ve dış ortam hava kalitesi terimleri de böylelikle günlük yaşantımızda yer edinmeye başladı. İç ortam hava kirleticileri arasında yer alan bakteri, mantar, polen, nitrojen oksit, mineral lifler, uçucu organik karbonlar, besinsel tozlar ve sigara dumanı gibi maddeler solunum ile akciğere ve akciğer aracılığı ile dolaşım sistemine girerek insan sağlığına etki edebiliyor. İnsanların dakikada 6 – 10 L havayı soludukları düşünülürse, bu da günde 15.000 L hava anlamına geliyor.
Kirli hava milyonlarca kişinin ölümüne sebep oluyor
“Hava kirliliğine bağlı çeşitli hastalıkların günümüzde artış gösterdiği bir gerçek. Dolayısıyla kapalı alan hava kalitesinin artık ABD Çevre Koruma Ajansı (US EPA-U.S. Environmental Protection Agency-Amerika Birleşik Devletleri Çevre Koruma Ajansı)’nın belirlediği değerlerde tutulması bir gereklilik halini aldı” diyen Prof. Dr. Ahmet Çabuk, havada bulunan ve yanma sonucu oluşan parçacıklar ile organik maddelerden oluşan ince partiküllere maruz kalmanın 2010 yılında dünya çapında, kardiyovasküler hastalıklar nedeniyle 3,2 milyon kişinin erken ölümüne ve 223 bin kişinin de akciğer kanseri nedeniyle hayatını kaybetmesine sebep olduğunu aktardı. Prof. Dr. Emir Baki Denkbaş ise Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı (IARC-The International Agency for Research on Cancer)’nın dış ortam havasındaki partikül maddeleri sınıf I kanserojen olarak tanımladığını söyleyerek şu bilgileri verdi:
“Akciğer kanseri ve çevresel partikül madde ile ilişkili doz-yanıt ilişkisi, özellikle sadece akciğer adenokarsinomları dikkate alındığında, önceden tahmin edilen değerlerden daha yüksek olabildiği bildirilmiştir. 9 Avrupa ülkesindeki uzun vadeli, 17 kohort çalışmasından (bir başka deyimle hava kirliliğine maruz kalan ve kalmayan farklı grup çalışmalarından, karşılaştımalı olarak) elde edilen sonuçlarda, hava kirliliğine maruz kalmanın meme hematopoietik dokuları ve idrar yolu gibi diğer dokularda kanser riskinin artmasıyla ilişkilendirildiğine dair artan sayıda kanıt olduğu da rapor edilmiştir”
Kapalı ortam havasını sağlıklı hale getirmek mümkün
Dünya Sağlık Örgütü’nün 2005 yılında yayınladığı hava kalitesi kılavuzlarına göre, 10 μg/m3üzerindeki ince partikül konsantrasyonlarına 3-4 yıl gibi uzun süreli maruz kalmanın da sağlık açısından risk oluşturduğunu söyleyen Prof. Dr. Ahmet Çabuk da konuya yönelik şöyle konuştu:
“İnsanların hava kirleticilerine maruz kalmasına ilişkin EPA raporları, iç ortamdaki kirletici düzeylerinin dış ortama kıyasla 2-5 kat ve bazen de 100 kattan daha fazla olabileceğini belirtmiştir. Ayrıca bioyaerosol olarak adlandırılan bakteri, mantar, mantar sporları, virüsler, polenler ve organik maddeler ile biyolojik kökenli kirleticiler iç mekan hava kirliliğinin yüzde 5 ile yüzde 34’ünü oluşturuyor.
Hava kirliliği bireysel olarak kontrol edemediğimiz bir etmen. Özellikle de çocuklar, yaşlılar, kronik hastalıkları olan insanların sağlığını olumsuz yönde etkiliyor. Uzun süre hava kirliliğine maruz kalmakla birlikte astım, baş ağrısı, alerjik reaksiyonlar, kalp krizi, kanser, inme, organ yetmezliği gibi sağlık sorunları riskleri de artıyor. Bu nedenle, sanayi bölgeleri ve trafiğin yoğun olduğu bölgeler riskli olup, bu alanlarda uzun süreli zaman geçirilmemesi ve pencerelerin açık bırakılmaması gerekir. Sonuç olarak tüm bu tehdit unsurları dikkate alındığında ve birçok kişinin zamanının yaklaşık yüzde 90’ını kapalı alanlarda geçirdiği düşünüldüğünde iç mekanlarda HEPA (High Efficiency Particulate Arresting-Yüksek Etkinlikte Partikül Yakalayıcı) filtreli bir hava temizleyicisin bulunması, sigara içilmemesi, kişisel olarak vücut direncini yüksek tutacak aktiviteler ile sağlığımızı koruyabileceğimiz ön görülmektedir.”
Kapalı ortam havasının insan sağlığı için uygun standartlara gelmesini sağlayan cihazların da gereklilik haline geldiğini aktaran Çabuk ve Denkbaş virüs ve bakterileri çekerek filtreleyebilen, güvenli nefes alanı oluşturan havalandırma sistemlerinin tercih edilmesini önerdiklerini de vurguladılar.