Merkezefendi, Türkiye’nin Denizli ilinin bir ilçesi. 12 Kasım 2012’de TBMM’de kabul edilen 6360 sayılı kanun ile ilçe olmuştur.262.825 kişilik nüfusuyla ilin en kalabalık ikinci ilçesidir.
Merkezefendi Coğrafi Yapısı
12.11.2012 tarihinde kabul edilen 6360 sayılı On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi ve 27 İlçe Kurulması İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 04.12.2012 tarihinde resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmesiyle Denizli İlinde Merkezefendi ve Pamukkale adıyla iki ilçe kurulmuştur.
Daha fazla göster
Merkezefendi ilçemiz; 354 rakımda kurulu olup, Batısında Gazi Mustafa Kemal Bulvarı, doğusunda 552. sokak ve kuzeyinde Kayalık Caddesi olmak üzere Denizli ilinin merkezinde yer almaktadır.
İlçemizin doğusunda ve kuzeyinde Pamukkale, batısında Sarayköy ve Babadağı, güneyinde Tavas ilçeleri bulunmaktadır.
Merkezefendi İlçesine merkezdeki 42 mahalle, 2 belde ve 6 köy mahalle olarak bağlanmış ve Merkezefendi İlçesi sınırları içerinde 50 mahalle oluşmuştur. İlçe yüzölçümü yaklaşık 28.242 hektardır.
Merkezefendi Tarihi
Geçmişten günümüze uzanan zaman dilimi içerisinde; sınırları içinde pek çok büyük medeniyete ev sahipliği yapan Denizli, topraklarında yetiştirdiği ilim ve irfan sahibi insanları ile tarihe ismini altın harflerle yazdırmış bir şehirdir.
Ömürlerinin tamamını ya da bir kısmını Denizli’de geçiren bu insanlar, yaşadıkları süre boyunca öyle önemli hizmetlerde bulunmuşlardır ki, bugün bile isimleri minnet ve şükranla anılmaktadır.
Denizli ilk defa bugünkü şehrin 6 km. kuzeyinde, Eskihisar Mahallesi civarında kurulmuştur. Bu şehir M.Ö (261-245) yılları arasında Suriye Kralı 2. Antiyokustheos tarafından kurulmuştur ve adına da karısının adına izafeten Laodikya denilmiştir.
İşte bu alimlerden biri de 15 ve 16.asra damgasını vuran Merkez Efendi’dir. 1463 yılında Buldan İlçesi’nin Sarı Mahmutlu köyünde doğmuştur.. .Asıl adı Musa’dır. Babasının adı Mustafa, dedesinin adı Kılıç Bey’dir.
İlk eğitimini babası Hafız Mustafa Efendi’nin yanında Denizli’de aldıktan sonra 1478’te Bursa’ya giderek Veliyüddin Medrese’sinde on beş yıl ilim tahsil eden Musa Efendi; buradan icazet alarak 1493’te İstanbul’a gitmiştir.
Tahsili esnasında bir ara, tasavvuf yoluna girmeyi arzu eden Musa Efendi; Halvetiyye şeyhlerinden Habib Karamani’ye mürid olmak istemiş, ancak şeyh; manevi eğitiminin başkası eliyle olacağına işaret edip ,kendisine Muslihuddin ünvanını vererek halka vaaz vermesini önermiştir.
Bunun üzerine Ayasofya Camii’nde Beyzavi tefsiri ve hadis-i şerif nakilleriyle süslenmiş vaazlar veren Musa Muslihuddin Efendi ; Fatih Sultan Mehmet’in ordusuyla birlikte İstanbul’a giren mücahitlerden Buhara’lı Ömer’in oğlu Şeyh Mirza Baba’ya bağlanmıştır..
Daha sonraları gördüğü rüya üzerine Sünbül Efendi’ye intisap etmiştir. Bir gün Sünbül Efendi, sohbet esnasında Musa Efendiye;” Alemi haşa sen yaratsaydın, nasıl yaratırdın?” şeklindeki imtihan sorusuna Musa Efendi;” Bu mümkün değil. Ama mümkün olsaydı, her şeyi merkezinde bırakırdım. Alem öyle bir tatlı nizam içinde ki, buna bir şey ilave etmek veya bir şeyi eksiltmek düşünülemez” diye cevap verince, Sünbül Efendi; ”Aferin Musa Efendi. Demek her şeyi merkezinde bırakırdın. Öyleyse bundan sonra ismin Merkez Muslihuddin olsun.” demiş, böylece Musa Muslihuddin Efendi, Merkez Efendi ismiyle anılmaya başlamıştır.
Başka bir rivayette ise Sünbül Sinan Efendi’nin talebelerine “ Bu dünyada iyiler de var,kötüler de… Size bu dünyaya nizam verme yetkisi verilseydi,dünyayı nasıl düzeltirdiniz? İyileri kötülerin zulmünden nasıl korurdunuz?” şeklindeki sorusuna Musa Muslihuddin Efendi şöyle cevap vermiştir:
“Ben eğitime önem verirdim. Eğitimle mümkün olduğunca daha iyi insan yetiştirmeye gayret ederdim. İyi insanlar çoğaldığında onların bilgisi, adaleti ve iyiliğinden kötüler bile faydalanacağından, kötülüğü azaltırdım. Böylece iyileri kötülerin kötülüğünden korumuş olurdum..” şeklinde cevap vermiş, Hocası da :” Aferin evladım Musa.. Söz, şimdi merkezini buldu. Benim aradığım cevap da buydu. Bundan sonra senin adın “Merkez” olsun demiştir.
Merkez Efendi; hocası Sünbül Sinan’ın kızı Rahime Hatun ile evlenmeyi arzu ettiğinde; Sünbül Efendi; ”Bir deve yükü altın getirebilirseniz kızımızı veririz” demiş; Merkez Efendi, bir devenin üzerine iki çuval toprak doldurup hocasının kapısına getirip boşaltmış, çuvaldan toprak yerine çil çil altınlar dökülmesi üzerine Sünbül Efendi ve çocukları altına dönüp bakmadan: ”Ey Musa Efendi! Maksadımız altın değildi. Evdekilerin de derecenin yüksekliğini anlamalarıydı. İmtihanı kazandın.” buyurmuştur.
Daha sonra Sünbül Efendi’den icazet alarak Aksaray’da Kovacı Dede Halveti Tekkesi’nde irşada başlamışken Kanuni Sultan Süleyman’ın annesi Hafsa Sultan; Manisa’da inşa ettirdiği külliye için bir şeyh isteyince, Sünbül Efendi, Merkez Efendi’yi Manisa’ya göndermiştir.
Bilgisi, tecrübesi ve kişiliği ile gönüllerde taht kuran Merkez Efendi 1526 yılında Manisa’da kurulan Darüşşifa’nın başına geçirilmiş, şifalı bitkiler konusunda yaptığı araştırmalarla pek çok hastalık ve rahatsızlıkta uzmanlığından yararlanılmıştır. Burada çeşitli baharatlardan hazırladığı mesir macunu veya başka bir deyişle nevruziye’yi her yıl nevruzda şifa için halka dağıttırmıştır
O dönemde Manisa Valisi Şehzade Mustafa’ya; Kanuni Sultan Süleyman tarafından gönderilen mektupla Hafsa Sultan’ın yakalandığı amansız hastalık için şifaya vesile olacak ilaç talep edildiğinde, Merkezefendi 41 değişik baharattan ürettiği macunu saraya göndermiş, Hafsa Sultan’ın şifaya kavuşması üzerine de Merkezefendi ve ürettiği mesir macununun ünü tüm ülkeye yayılmıştır.
Sünbül Sinan Efendi’nin 1529’da Hakk’ın rahmetine kavuşması üzerine Manisa’dan İstanbul’a giden Merkez Efendi ; Koca Mustafa Paşa dergahında Sünbül Sinan Efendi’nin yerine geçerek Halveti Şeyhi olmuş ve irşad faaliyetlerine devam etmiştir. Merkez Efendi ile Kanuni Sultan Süleyman arasında Manisa’da başlayan yakınlık İstanbul’da da devam etmiş, padişah 1537’de Korfu seferine çıkarken Merkez Efendi’yi ordu şeyhi olarak atamıştır. Kanuni Sultan Süleyman’ın ondan bahsederken “Bizim Merkez” dediği rivayet edilir.
Türk ve İslam Eserleri Müzesi’nde bulunan 1551 tarihli Haseki Külliyesi Vakfiyesi’nden Merkez Efendi’nin, doğduğu Sarı Mahmudlu köyünde bir cami, çilehane ve okul yaptırdığı ve buraya bir şeyhini gönderdiği anlaşılmaktadır.
Denizli’nin merkezinde bir medrese ile çeşme de halk tarafından Merkez Efendi’ye atfedilmiştir. Medresenin yanındaki çeşmeden akan suyun Merkez Efendi tarafından bulunduğu, şifalı olduğu, buraya bir hamam yapıldığı, o vakitlerde boş bir arazi olan bu yerin etrafının kısa sürede dolduğu ve halk tarafından bu bölgenin “Merkez Vilayeti” diye söylenmeye başladığı nakledilmektedir.
1551 senesi Rebi’ul-ahir ayının 17’sine denk gelen Perşembe günü, öğrencilerine son vasiyetini yaptıktan sonra , Kelime-i Şehadet getirerek vefat edip “vuslat”a kavuşan Merkez efendi’nin cenaze namazı Fatih Camii’nde Şeyhülislam Ebussuud tarafından kıldırılmıştır. Ebusuud Efendi’nin onun için ,”Dünyada riyasız bir onu gördük” dediği rivayet edilir. Mevlanakapı dışında, kendi adıyla anılan dergahın yanına defnedilmiş, kabrinin üzerine daha sonra, İstanbul’un en önemli ziyaret yerlerinden biri haline gelecek olan Merkez Efendi Külliyesi inşa edilmiştir..
Merkez Efendi; yolda bir çiftçiyi tarlasında görse yanına gider ve “İmanı bilir misin? Namazın farzları hakkında bilgin var mı? diye sorar, bilmiyorsa anlatır ve “ Mümin ile kafiri ayıran fark, namazdır. ”hadis-i şerifini naklederdi. Cemaatsiz farz namaz kılmaz; eğer cemaate yetişememiş ise, namazını kılmış olanlardan birkaç kimseye;” Ömrümde hiç cemaatsiz namaz kılmadım. İmam olayım da sizlerle namaz kılalım. Aynı namazı tekrar kılmanın zararı olmaz. Sizin kıldığınız da nafile olmuş olur. ”buyururdu.
Merkez Efendi, beyaz eşeğinin üzerindeki heybenin iki gözündeki kuruyemişleri çocuklara dağıtır, onlardan kendisi için duada bulunmalarını isterdi. Hayvanlara merhamet edilmesini, taşıyabileceklerinden fazla yük yüklenmemesini, aç ve susuz bırakılmamalarını tavsiye eder, fareler incinmesin diye, kendi evinde kedi dahi beslemez, Şeyhi istediği halde, Allah’ı zikrettikleri için çiçekleri koparmazdı..
İnsanlar işe giderken;” Ya Rabbi ! Bütün Müslümanlara yararlı olmak, daha rahat ibadet edebilmek ve çocuklarıma helalinden rızık kazanmak için çalışmayı nasip eyle” diye dua etmesini, eğer bu şekilde niyet ederse her adımına sevap verileceğini, günahlarının bağışlanacağını anlatır, insanlara meslekleriyle alakalı bilgiler verirdi.
Nefsinin istediklerini yapmayıp; istemediklerini yaparak tasavvufta yüksek derecelere ulaşan Merkez Efendi; tarihsel bir kişilik ve mesleğinin piri olmasının ötesinde tam bir sevgi insanı olarak gönüllerde taht kurmuş; belediyemizin ismine ve çalışmalarına ilham kaynağı olmuştur.